bir belgesel film, bir klimasız salon, bir buçuk saat boyunca kesintisiz sırıtma ve gülümseme, film arasında ve çıkışında gözgöze gelince birbirine gülümseyen seyirciler. bunlar hangi evrende bir araya gelir ki? dün ben o evrende kısa bir süre yaşadım. sinema salonunun klimasına güvenerek çıktığımız yılın en sıcak gününde klima arızasına rağmen girdiğimiz kedi filminde!
evet yine kedi. yine kediden bahsedeceğim. filmi izeleyen ya da izleyecek olan biliyor/bilecek zaten; filmdeki hayatından kedi geçmiş insanların hikayesi en az yakın çekimde görünen pembe burunlar, diller ve patiler kadar iç ısıtıcı.
filmi ilk gördüğümde “ayy canııımmm çok tatlıııı” nidalarından sinemada izlenmez ki bu diye düşünmüştüm. neyse ki pek öyle olmadı. ben de kendimi tuhaf sesler çıkarmadan izlemek için çok zorladım.
sokakta gördüğümde de ekranda gördüğümde de samimi bir mutluluk hissediyorum ve istemsiz gülümsüyorum. evdeki aslancıkla uyumanın hazzını hiç anlatamayacağım; benim dilim dönmez o kadarına.. daha fazla ne istiyoruz ki acaba? bu mutluluk benim için kedilerle sınırlı değil, temsiliyet konusunda çok başarılılar sadece 😀
bana hayattaki amacımı soranlara hep ‘mutlu olmak’ diye cevap vermişim bugüne kadar. amacım buysa beni mutlu eden şeyleri keşfedip onlarla meşgul olmam gerektiğini söylüyor düz mantığım. işte kedi filmini izlemek de bunlardan biriydi.
kediler güzel, insanlar güzel, hikayeler güzel, çekimler güzel, müzikler güzel, hatta posterdeki “kedi” fontu güzel!
kediseversesniz izleyin; gülümsemekten yanaklarınız ağrıyacak. kedisevmezseniz de izleyin; ya sever olacaksınız ya da sevenin neyi neden sevdiğini anlayabilecek olacaksınız. en kötü ihtimalle iyi çekilmiş bir belgesel izlemiş olacak; bu ülkede kendinden başka canlıları da düşünen güzel insanlar var diye mutlu olabileceksiniz.
fotoğraflar filmin sitesindeki “official press kit” dosyasından alınmıştır.