gözümden bir damla yaş indi dün gece. hayır hayır mutluluk gözyaşı falan değildi. zaten öyle bir şey yok gerçekte. ağlamak ne üzüntüdür ne de mutluluk. ağlamak başlı başına bir duygudur. ben de zaman zaman hissediyorum bu duyguyu dün gece olduğu gibi.
bir şarkı dinlerim, bir söz duyarım, bir anı hatırlarım; bir damla tuzlu su. vücudumun tepkisi sadece bir damla tuzlu su. bazen çok hafiftir; bazen çok ağır. bazen yanağımdan süzülerek iner; bazen yanağımı yırtarak. bazen düştüğü yerde dağılır, parçalanır; bazen düştüğü yeri parçalar, dağıtır.
ağladığım geceler geldi aklıma, ondan düştü o yaş gözümden. pişmanlık mı? HİÇ! “en çok da bu halet-i ruhiyeyi seviyorum” demiştim ya; işte tam da bu sebepten hiç pişmanlık hissetmedim.
bu “halet-i ruhiye(!)” yi yaşamak da yaşatmak da herkesin harcı değilmiş. yaşatan, her şeyiyle sevilirmiş; yaşayan, onun her şeyini “özellikle de bu halet-i ruhiye”yi çok severmiş ondan bir parça olduğu için…